bi arkadaşım bi yazı gönderdi, 27 yaşla ilgili..
yazının başlarında eee ne var 27 yaşında üniversiteden mezun olmasaydın kardeşim diyordum içimden, ama sonra yazı ilerledikçe anladım ki, aslında üniversitesi bitmiş, diplomasını eline almış, işine de girmiş (ya da işin ona girdiği mi demeliyim) birisinin yazısı o..
her satırı doğru, hepsi şöyle adisyonu eline aldığında kendine söylediğin şeylerle dolu..
sonra durdum baktım, ben ne diplomamı elime aldım (çok sıkıcıydı çünkü) ne de 27 yaşımdayım.. ama aynı gelgitler, aynı geriye baktığındaki küfürler.. tek fark bir plazada değilim, yapmam gerekenleri değil yapmak istediklerimi yapmaya çalıştım ve de sayesinde aşık olduğum meslekle birlikteyim (işime erkek arkadaşım muamelesi yapmayı bıraksam çok iyi olucak..).
korktum, ben de acaba 27 yaşıma gelince bunları mı düşünücem diye.. ama hayır ta kendilerini 25 yaşımda düşünüyorum. onun 27 yaş dediği dönemecin ben hep 25 yaş olduğunu sanıyordum şimdiye kadar. ve bunun herkese 25 yaşında olduğunu sanıyodum..
25 yaş çıtırlıktan çıktığın, yaşın sorulduğunda ve cevap verdiğinde "oo baya da gençmişsin" dedikleri bir yaş değil artık. onca zaman buna alışmışken hem de.. en zoru da oydu bana göre. 21 yaşında bu işe başladığımda "aaaa bu genç yaşta, tebrikler gerçekten, çok güzel" denmesine alışmışken, artık zaten zaruri olanlardan biri gibi herkese göre. 25 yaş zor bana göre, bi kere alışma süresi 1 sene sürüyor kesinlikle, 35 yolun yarısı da, 25 de kesinlikle yarılamadan önceki ilk dönemeç.. sanırım 25 yaşın tarifini 50 yaşıma gelirsem daha iyi yapabiliyor olurum. o yüzden kesmek lazım burda..
bir de bu 27 yaş janis joplin, kurt cobain, jim morrison ve jimi hendrix'in öldükleri yaş değil mi.... hım... tehlikeli olabilir evet..
aslında bir yandan da umut verici, heralde iki sene sonra bu gelgitlerle boğuşuyor olmam, iki seneyi cepte keklik olarak arka cebime koymuş olurum diye düşünüyorum.
e bi de bunun 30'u var daha di mi...
yok yok katılıyorum, 17 güzeldi.. şimdiki zamandan şikayet değil de, george carlin'e katılmadan edemiyorum. hepsi geriye doğru olmalıydı.. :)
"“the most unfair thing about life is the way it ends. i mean, life is tough. it takes up a lot of your time. what do you get at the end of it? a death! what's that, a bonus? i think the life cycle is all backwards. you should die first, get it out of the way. then you live in an old age home. you get kicked out when you're too young, you get a gold watch, you go to work. you work forty years until you're young enough to enjoy your retirement. you do drugs, alcohol, you party, you get ready for high school. you go to grade school, you become a kid, you play, you have no responsibilities, you become a little baby, you go back into the womb, you spend your last nine months floating...
...and you finish off as an orgasm.”"
24 Ağustos, 2007
doldur boşalt
bu aralar söylemek istediğim sayfalarca şey var.. hep bi yerlere not alıyorum onları, not defterime, gecenin bi saati uyanıp avucumun içine, hepsine üşendiğimde aklıma. genelde aklıma not aldıklarımı pek uzun süre tutamıyorum, o yüzden defter hep daha güvenli. sonra şu oluyor: o defteri de bi yerlede unutuyorum. arkadaşlarımın yanında, evin ortasında. aslında sakladığım gizlediğim bişey yok, ama meraklı birilerinin elinde çok komik hallere düşebiliyor o defter. çöünkü kendime aldığım notlar kelimelerden ibaret aslında genelde. ve bi kaç tane kelime arada herhangi bir unsur olmadan yanyana yazıldığında milyonlarca anlama yol aaçabiliyorlar.
daha yeni başıma gelen bişey mesela.: not almışım defterime "ingilizce, film, müzik" bunun benim kafamda yansıması var elbette, ben orda ne demek istediğimi bu anahtar kelimelerle anlayabiliyorum, ama bunu gören bi arkadaşım bana gelip: "hayırdır, bi ingilizce filme müzik mi yapıcaksın?" diyebiliyor.. yanında benim gülmekten kırılmam da bedava. (aslında yalan, çoooook uzun zamandır gülmekten kırılmadım, ama lafın gelişi işte..)
her neyse tek demek istediğim, bu aralar aklımdan geçen çok şey olduğu. sağımda solumda gördüğüm herşey tetikliyor, hepsi etki tepkiye girişiyor zihnimde.. okuduğum bir cümleden satırlar yazabiliyorum ya da okuduğum herhangi bir kitaptaki bir paragrafın sonunu kendimce tamamlıyorum. eğleniyorum, vaaay burdan bu sonuca mı geldim diyorum yıldızlı beş pekiyi veriyorum kendime.
herkes evden çıkmıyomuşsun diyor, şaşırıyorlar, evde çok sıkıldığımı düşünüyorlar, ama hayır ben evde ço oook eğleniyorum, tek başıma da olmuyorum hiç, şimdilerde bu yeni tanıştığım arkadaşımla dostluk içersindeyiz, birbirimizi tanıma keşfetme zorlama aşaması. bakalım ne çıkıcak için(m)den...
daha yeni başıma gelen bişey mesela.: not almışım defterime "ingilizce, film, müzik" bunun benim kafamda yansıması var elbette, ben orda ne demek istediğimi bu anahtar kelimelerle anlayabiliyorum, ama bunu gören bi arkadaşım bana gelip: "hayırdır, bi ingilizce filme müzik mi yapıcaksın?" diyebiliyor.. yanında benim gülmekten kırılmam da bedava. (aslında yalan, çoooook uzun zamandır gülmekten kırılmadım, ama lafın gelişi işte..)
her neyse tek demek istediğim, bu aralar aklımdan geçen çok şey olduğu. sağımda solumda gördüğüm herşey tetikliyor, hepsi etki tepkiye girişiyor zihnimde.. okuduğum bir cümleden satırlar yazabiliyorum ya da okuduğum herhangi bir kitaptaki bir paragrafın sonunu kendimce tamamlıyorum. eğleniyorum, vaaay burdan bu sonuca mı geldim diyorum yıldızlı beş pekiyi veriyorum kendime.
herkes evden çıkmıyomuşsun diyor, şaşırıyorlar, evde çok sıkıldığımı düşünüyorlar, ama hayır ben evde ço oook eğleniyorum, tek başıma da olmuyorum hiç, şimdilerde bu yeni tanıştığım arkadaşımla dostluk içersindeyiz, birbirimizi tanıma keşfetme zorlama aşaması. bakalım ne çıkıcak için(m)den...
19 Ağustos, 2007
evlensem daha kolay olurdu
eveeeet, en yakın arkadaşlarımdan birinin daha düğünü bitti, gitti.. hem de birbirimize "hanım" derken, başkasının hanım'ı oldu şimdi...
düğün süperdi, ayrıntıya girmiycem, parti tadındaydı zaten, o yüzden rahat ve eğlenceliydi.
değil evlenen kişi olmak, nedimyeken bile kalbimin nasıl yerinden çıkmak üzere olduğunu anlatamam. hele sıra konuşma faslına gelince, orda düşüp bayılıcam sandım. neyse ki saçmalamakla birlikte sağ salim inebildim o merdivenlerden. kimi zaman arkadaşlarının yanında bile konuşmakta zorlanan biri olarak 160 kişinin önünde konuşmak çok zor bi işti...
ve gecenin asıl derdi. topuklu ayakkabılar. hadi kıyafeti geçtim tamam. ama aklı birazcık başında, beyni çalışan ve bunun yanında mazoist duygular içinde olmayan hiç bi kadın topuklu ayakkabı giymez kardeşim.. 5-6 saat boyunca topuklu ayakkabıların tepesinde ordan oraya koşturmamış hiç bi insan bana bunun tersiye gelmesin. (kardeş falan demem saldırırım) o nasıl bir acıdır, o nasıl bir işkencedir.. ayakta dikilirken ağırlığını bi o ayağına bi bu ayağına vermek mi... dur iki dakika oturiyim sızlıyor ayaklarım derken sonra ayağa kalkınca daha çok acıması mı.... bütün kadınlar birbirlerine nasıl canlarının yandığını anlattı gece boyunca, kesik kesik.(ben de dahil) sanki anlatınca acı azalıyor. çıkart kardeşim çıkart, kirlensin güzelim pedikürlü ayakların ne olucak. her neyse, gecenin sonuna doğru, alkolün de etkisiyle yavaş yavaş atıldı o çin işkencesi malzemeleri.
tüm bunların yanında sorunsuz ve çok eğlenceli, bol alkollü, müzikli bir gece geçti.
ne diyim darısı umutsuzların başına.
düğün süperdi, ayrıntıya girmiycem, parti tadındaydı zaten, o yüzden rahat ve eğlenceliydi.
değil evlenen kişi olmak, nedimyeken bile kalbimin nasıl yerinden çıkmak üzere olduğunu anlatamam. hele sıra konuşma faslına gelince, orda düşüp bayılıcam sandım. neyse ki saçmalamakla birlikte sağ salim inebildim o merdivenlerden. kimi zaman arkadaşlarının yanında bile konuşmakta zorlanan biri olarak 160 kişinin önünde konuşmak çok zor bi işti...
ve gecenin asıl derdi. topuklu ayakkabılar. hadi kıyafeti geçtim tamam. ama aklı birazcık başında, beyni çalışan ve bunun yanında mazoist duygular içinde olmayan hiç bi kadın topuklu ayakkabı giymez kardeşim.. 5-6 saat boyunca topuklu ayakkabıların tepesinde ordan oraya koşturmamış hiç bi insan bana bunun tersiye gelmesin. (kardeş falan demem saldırırım) o nasıl bir acıdır, o nasıl bir işkencedir.. ayakta dikilirken ağırlığını bi o ayağına bi bu ayağına vermek mi... dur iki dakika oturiyim sızlıyor ayaklarım derken sonra ayağa kalkınca daha çok acıması mı.... bütün kadınlar birbirlerine nasıl canlarının yandığını anlattı gece boyunca, kesik kesik.(ben de dahil) sanki anlatınca acı azalıyor. çıkart kardeşim çıkart, kirlensin güzelim pedikürlü ayakların ne olucak. her neyse, gecenin sonuna doğru, alkolün de etkisiyle yavaş yavaş atıldı o çin işkencesi malzemeleri.
tüm bunların yanında sorunsuz ve çok eğlenceli, bol alkollü, müzikli bir gece geçti.
ne diyim darısı umutsuzların başına.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)