03 Mayıs, 2007

bırak gitsin

yirmibeş yaşına iki tane vak-a sığdırmış olmak marifet değil biliyorum. ne olurdu ki azıcık daha samimi olabilseydin, egom yok benim'i oynarken, en azından mola vermesini, ne yapıyorum ki ben demesini bilseydin?..
kanım çekildi, biraz oyuldu içim hatta. alkolle de besledim kendimi bu arada. bol bol küfür de ettim, ağzım daha da bozuldu. kimi zaman aramanı ya da bir şekilde iletişime geçmeni ümit ederken yüzlerce tur attım evin içinde. sonra tüm enerjim, heyecanım, neşem tükenmişken kanepeye yığılmış buldum kendimi.. arkadaşlarıma bile açıklayamadım neler olduğunu bi süre.. hayatımda ilk defa "konuşmak istemiyorum bu konu hakkında" dedim, samimice. çünkü senden bahsetmek bile yeteri kadar hayatımın içine nüfus etmene yetiyordu, ve ben öyle savaşamıyordum.

sınırlar koydum kendime, şarkılar seçtim, anlatabilen şarkılar, sıkılana kadar bu şarkıları dinliycem dedim, şarkılardan sıkılınca sen de geçip gidicektin. (birşeye tutunmam lazımdı evet) günlerce onlar çaldı, dinledim, sana da dinlettim hatta, hayatımı kurtarmıştı şarkılar çünkü, hayatımın kurtulmaya olan ihtiyacının senin yüzünden olduğunu anlamadın, ya da anlamak istemedin, çünkü o sırada karşı masadan başka bir kız sana göz kırpıyordu ve etkilenmiştin. evet beğenilmek hoşuna gidiyordu. benim neremi beğeniyorsun ki, çirkinim ben diyordun bana.. sonra şarkılar çalmaya devam etti, o aynı iki şarkı.. sıkılamadım. şarkıların güzelliğinden samimiyetinden mi yoksa hala aptal olduğumdan mı bilemedim. yeni şarkılar açiyim kendime o zaman dedim, hayır şarkılarla alakası yokmuş.
sonra bir gün aptal gibi hala seni beklediğimi anladım. sen "bigün gelip kapını yine çalıcam" derken doğru söylüyorsun sanıyordum.. ama senin aklın o karşı masalarda kalmıştı aslında.
ve sonunda "kırıcı olmak istemiyorum ama hayatımda birisi var" dedin. kırdın.

artık özlemek istemiyorum.