14 Mart, 2007

kedisel sızlanmalar 1


bu kedi milleti acayip bi millet. hele bunların yavru olanları daha da bi acayipmiş.
ne desen de anlatamıyorsun, kendilerinin keyfini beklemek zorundasın illa ki.. eğitim falan hak getire.

gidiyorsun yanına, "bak arkadaşım ben senin yatağına çişimi yapıyo muyum, hayır, e o zaman anlaşalım, bak bu senin tuvaletin, git oraya yap." diyosun.. sadece malca bakıyor sana, hatta bakmaktan da öte "sussa da ilk fırsatta gitsem yatağına çişimi yapsam" gibilerinden kaçma girişimlerinde bulunuyor bir de.

hayır anladık yavrusun, biz de yavruyken altımıza yapıyorduk, rezil ediyorduk etrafı ama en azından çorap kemirmiyoduk değil mi? ya da torba parçaladığımı da hatırlamıyorum. tamam iplerle aranız iyi, ne güzel, ama her tepeden asılı olduğunu gördüğün ipe de zıplama be kardeşim. hayır o ipe birşey asmış oluyorum, ya da başka birşeylere bağlı oluyor o ip. senin asılmanla hoooop yerde hepsi.. bir, iki, üç, dört.. ama yeter cidden.

bir de cd case durumu var. o case tırnak güçlendirme girişimin için doğru mecra değil. bunun için evde kanepeler var, dünyanın en dandik halısıyla kaplı bütün ev, git onlarla hallet bu arzunu. case'in dışı umrumda değil, ama henüz çişini tutabilen bi yaratık değilsin, derdim o. yoksa ne yapiyim case'in dış yüzeyini. önemli olan insanın içi..

sonra.. nedir o, telsiz telefonu yerinden düşürüp üstünde tepinirken açma tuşuna basmak, meşgule düşürmek hattı..

şimdilik sızlanmalarım bu kadar. biliyorum ki devamı gelecek.

07 Mart, 2007

youtube

az önce başımdan geçen olay:

birilerine tepki göstermek, derdimi anlatmak, sonuçta hiç bir bok çıkmayacağını bilerek yine de işin saçmalığı hakkında bir yetkiliyle konuşabilmek için telekom il müdürlüğü aranır. telefonu açan ilk kişiye derdimi anlatırım, bu bayan beni dinledikten sonra bir arkadaşına seslenir:
- ahmeeeet, biz "yusuf" diye bir site kapattık mı?
arkadaşı: yusuf değil, "yutub"!!
- haa, kapattık mı?
- evet sen sıtkı beye transfer et onu.

sıtkı beye götürülür telefon, bende bu arada kadının yürürkenki nefes alışverişlerini dinlerim. bu sıtkı amca derdimi dinler gibi yapıp hemen akabinde ezberlediği; ata`dan girip bu nasıl birşeydir, bunu kimseye yaptırmayız`dan çıkar, çıkmakla kalmaz ne dediğimi bile dinlemez ve sonunda:

ben: bakın katılıyorum size, elbette Atatürk`e hakaret edilmemelidir, ama buna tepki gösterilecekse bunun yöntemi sizin kökten çözüm dediğiniz siteye erişimi engellemek değildir.
- hanımefendi tamam, o işle pazarlama bölümü ilgilenmekte.
ben: nasıl yani, pazarlamanın ne alakası olabilir?
- ben size oranın telefonunu veriyim.

pazarlama aranır, telefonu açan kişiye dert bir daha anlatılır. telefondaki kızcağız şaşırır ve:
- bizim hiç alakamız yok bu konuyla, bilişim bölümü ilgileniyor. telefonunu veriyim.

telefon alınır, bilişim aranır.
bilişimdeki adam biraz daha konuşma yeteneğine sahip bir kişidir. derdimi anlatırım. benim siteye girme özgürlüğümü hangi hakla elimden aldıklarını anlamaya çalıştığımı ve bir açıklama beklediğimi söylerim.
- hanımefendi, siz videoyu gördünüz mü? o siteye çocuklarımın girmesini istemiyorum, açık kalamaz öyle bir site.
ben: beyefendi bakın, internette böyle milyonlarca video ve site var. çocuklarınızın girmesini istemezseniz çocuklarınızı kontrol edersiniz. gidip de siteyi kapatmazsınız. kola kötü birşey diye kola içmeyi yasaklamazsınız, kendiniz kola içmezsiniz. bunun kadar basit bu durum da. karşıysanız yapmazsınız, ama kimseye siteye giremezsin diyemezsiniz. vs. vs...

adamla bir süre cebelleştikten sonra:
- siteyi de biz kapatmadık zaten, mahkeme kararıyla kapatıldı. gidin mahkemeyi arayın. hatta hakkınızı arayın, sizde dava açın, bu ülkede ne oluyorsa kimsenin hakkını aramamasından oluyor zaten.
şeklinde bir nutuk da dinleyerek telefon yüzüme kapatılır.

biliyorum, konuşulabilecek birisi bulacağımı ümit edip telefona sarılmak benim eşşekliğim. ne bekleyebilirdim ki, ata edebiyatı yapıp iki dakikada cumhuriyetçi kesilen, ama savaş zamanı barış isteyenleri "yurtbölücüler" diye nitelendirenlerin mekanı orası ve çoğu yer.

herhangi bir siteye erişim hakkımı bana sormadan kesen, isteyince hemen harekete geçebilen zihniyet, gerekince kafamı da keser elbette. ne de olsa en güzel çözüm hızlı ve kökten olandır.

04 Mart, 2007

birasal ısınmaya hayır

bu dünya üzerindeki en nefret edilesi mesleklerden bir tanesi sanırım reklam metni yazarlığı. bu işi yapabilmek için birkaç temel özellik yeterli. ağzın laf yapması, az buçuk yaratıcılık, 3-5 kitap okumuş olmak, gündemi takip edebilecek kadar zekaya sahip olmak ve de boku çıkmış, her mevzuyu reklamına alet edebilecek kadar zıvanadan da çıkmış bir beyin. (toplamda yeteri kadar cinayet sebebi)

zamanında ırak savaşını cola turca`ya reklam malzemesi olarak kullanmış (çölde helikopterlerin, tankların arasında ilerleyen bir amerikan askerinin kumların içinden cola turca bulduğu reklam) reklamcı zekasının yeni ürününü de hayranlıkla görmekteyim duvarlarda, gazetelerde. "birasal ısınmaya hayır".

bu konuyu biraya slogan yapacak zekaya ve yaratıcılığa(?) sahip metin yazarlarını gidip gözlerinden öpmek istiyorum. onlara özel bir "gündem takip eden duyarlı domuz" ödülü vermek de istiyorum. yanında da bir bardak bira elbette. ellerimle hem de. böylece dudak ısırtacak derecede başarılı reklam sloganlarını kutlayabilirler. ama sanırım onlar efes değil taps içiyorlardır.. olsun, taps`de olur, ne de olsa küresel ısınma küresel ısınmadır.

çarşı tayfası "hepimiz ozon tabakasıyız" dedi, beni benden alıp günlerce bunun hakkında heyecanla konuşmama sebep oldu. evet "çarşı herşeye duyarlı". tabii ki reklamcılar da. onlar da sanırım akılları sıra hem küresel ısınmaya dikkat çekiyorlar hem de bir taşla iki kuş vurmuş olarak, aradan slogan işini de çıkartıyorlar.
efes'i de tebrik etmek lazım tabii ki böyle bir sloganı kabul ettiği için.

herneyse bu reklamcı milleti her türlü olayı kendine alet etmeye devam edicek biliyoruz bunu, biz fanilere de onların bir sonraki felaketi nasıl kullanıcaklarını merakla beklemek kalıyor sanırım.