29 Temmuz, 2008

kaygan zemin




motor güzel bi ulaşım aracı. kimi zaman da güzel bi mahsur kalma aracı..


gece 2 gibi "nasılsa aşağı inip motoru kilitliycem abi, kitlemek için inmişken bi tur atmak da fena olmaz" diye gaza gelen ben msnden zoban'ı dürter..

- hadi dolaşmaya çıkalım..
- burda yağmur bardaktan boşalıyo..
- aaa ciddi misin yatar o zaman.. daha uyanık mısın belki ilerleyen saatlerde çıkılabilir..
- uyanığım evet..

amaç çorba içmek..

1 saat sonra tekrar dürterim, bu esnada bizim tarafta iki kere elektrikler gider, kendimi oyuna veririm, mum hep yanıyor nasılsa. ikimizin olduğu yerlerde de yağmur yok. yerler kayar mı kaymaz mı, çevirme var mıdır yok mudur, ben yolları nasıl bulurum derken zoban'ın gazıyla polarımı giyip fotoğraf makinamı yanıma alıp 3:40 gibi yola çıkıyorum. etiler sapağına girince arıycam..

tıngır teknolojisiyle 40'dan fazla yapmadan sırılsıklam yollarda ilerliyorum. iyi ki polar giymişim ama eller donmakta.. zincirlikuyu'nun ordaki alt geçitten geçtikten sonra yanımda geçen motor kornasına basıp eliyle "süper abi" işareti yapıyor. iki kişiler.. ben kişisi henüz trafik diline alışkın olmadığı için ne yapıcağını bilemeyerek, motorda bi sorun mu var acaba, sinyalimi mi açık unuttum gibi soruları eledikten sonra adamın aslında sadece selam verdiğini farkedip yola devam ediyorum. bu gibi durumlarda benim de minik bi korna basmam gerektiğini iş işten geçtikten sonra anlıyorum ama tabi.. yaşasın motor kardeşliği !

sapağa girince arıyorum zoban'ı ve akmerkeze doğru yol alıyorum. akmerkezin önüne çektiğimde pat diye yanıma güvenlik görevlisi geliyor:

- nasıl yardımcı olabilirim?
- yardıma ihtiyacım yok arkadaşımı bekliyorum.

adam suratıma anlamaz bi ifadeyle bakıp orda beklemememi ve ilerde taksinin yanına çekmemi salık veriyor. taksi bildiğin caddenin ortasında.. bu gözlemimi kendisiyle de paylaşınca bana hak veriyor ve hiçkimseye ait olamıycak kaldırımın orda beklememe izin veriyor. ama bi yandan da elindeki telsizle bu durumu birilerine bildiriyor.
bi sigara içimi süresinde zoban geliyor, başlıyorum onu takip etmeye. arada yavaşladığında yanına gidiyorum, aynı hızda giderek muhabbet ediyoruz. bu çok zevkli. :)

sonunda boğaziçi üniversitesinin orda bi tantunici buluyoruz. motorları kapıya bırak, hop içeri. gelsin çorbalar, içli köfteler, çiğ köfte ve et şiş.. bi çorba içelim derken ikimizin de oburluğu tutuyor. :) üstüne türk kahvelerimizi de içip kalkıcaz..



türk kahvesi geldiği esnada yağmur yağmaya başlıyor. hah diyoruz daha burdayız o zaman. "burda" olma
halimiz yaklaşık 1 saat sürüyor. yağmurun yağdığı yok, bardaktan boşalıyor resmen. son zamanların klasik "aman abi iyi oluyo, barajlar dolar" dialoğunu kendimizi oyalamak için 3 kere falan yaşadıktan sonra yağmur hafiften azalıyor. giyinip motorlara doğru yollanıyoruz ama hop birden tekrar bastırıyor. geri vites.. biz içeri, gelsin çaylar.. :)



bu sırada tantunicide bir mutlu hal hakim. çalışanlar ve mekanın sahibi olduğu belli olan bir teyze kalfalardan birine yerdeki tozluk gibi şeyleri yıkamasını söylüyor. normalde onları temizlemenin çok zor olduğunu ve hazır yağmur yağarken bunu yapmanın mantıklı olucağını da bize açıklamaya üşenmiyor. bu zorlu görevi üstüne almak zorunda kalan en genç eleman önce bu işi ıslanmadan yapabiliceğine inanmak istiyor.. ne denese biraz biraz ıslanıyor. en sonunda mekanın kapısının önündeki güneşten korunmak amaçlı devasa şemsiyeyi ve yanına bir kişiyi daha alarak temizlik işini biraz mantıklı bir hale getirmeye çalışıyor. bu sırada da mekanda coşkun bir neşe hakim oluyor, sahip teyze yüksek kahkahalar atarken arada gülüyor muyuz diye bizi de kontrol ediyor. :) bu böyle bir yarım saat daha devam ettikten sonra temizleyen çocuk da biz de ıslanma derdini boşverip yağmurla barışıyoruz. şahsen benim zaten bi derdim yok da motordan tırsmaktayım. zoban da öyle.

motoru 40a sabitleyip ilerliyoruz yolda, zoban zaten etiler'de oturuyor ama ben daha cihangir'e gelicem. neyse yağmur yok ortalıkta. o kendi sapağından sapıp beni kaderimle başbaşa bırakıyor ve ilerliyorum..

sonuç:

- muhabbet şahane, çorba bahane..
- otobüslerden nefret ediyorum.
- yayalardan tırsıyorum.
- ıslak zeminde de motor kullanılabiliyomuş.
- "motor değil scooter o.." (bazen tamirci ustaların bile aleti umursamadıkları hissine kapılıyorum, içim acıyor.)