son zamanlarda televizyonumu eurosport ve nba tvye kilitlemiş durumdayım. ev arkadaşımın deyimiyle klasik bir ev babası gibi spor kanalını açıp sesini de rahatsız edebilecek seviyeye getirip kanepede uykuya dalıyorum. kanepede uyumayı seviyorum, bunun çok daha başka bir sebebi var ama bu başka bir yazının konusu..
bu aralar -bir arkadaşımın da etkisiyle- snooker izlemeye başladım. hazır şu anda dünya şampiyonası da başlamış durumda. maçların hepsi çok keyifli. nba'de de play offlar var. o da zevkinin doruğunda. oh :) (evden çıkmamak için sebep üstüne sebep)
basketbola gerek yok elbette, ama biraz snooker'dan bahsetmek faydalı olabilir..
snooker herşeyden önce bir çeşit bilardo oyunu. araştırdığım kadarıyla ingiltere ve iskoçya da çok oynanan bir oyun. hatta bizim ülkemizde 8 top ne kadar popülerse, hissettiğim kadarıyla oralarda snooker 2-3 kat daha popüler. 8 toptan daha büyük bir masada oynanıyor ve kuralları da biraz farklı. ıstaka topunu dışında (beyaz top) kırmızılar ve renkliler olmak üzere toplam 22 top var. oyun ilk önce bir kırmızı bir renkli top sokmak üzerine. kırmızı toplar bittikten sonra kalan renkli topları da sokarak oyunu tamamlıyorsunuz. aslında anlatırken kolay gibi geliyor fakat aslında tam bir bulmaca ve hatta kimi oyunlarda da satranç misali. hem deliğe sokmak istediğiniz topa kilitleniyorsunuz hem de ıstaka topunuzu bir sonraki atışınız için gerekli yerde bırakmaya çalışıyorsunuz. birinden birine iyi konsantre olamazsanız, sıçma ihtimaliniz yüksek.
genel olarak yavaş bir oyun denebilir, fakat sıkıcı değil. hızlı oynamayı seven oyuncular var, kimileri de uzun uzun düşünüyor. yine de 1 frame(set) genelde 10-15 dakika. fakat asla garantisi yok. topların aldıkları şekle göre uzayabilir-kısalabilir ya da son siyah toplu sokmayı kimi zaman iki oyuncu da beceremezse gider de gider.. oyun zihin olarak da bir dayanıklılık gerektirdiğinden becerinin yanında oyuncuların zihinlerini takip etmeye çalışmak pek hoş.
oyuncular birbirlerini tanıyan ve birlikte eğlenen oyuncular olurlarsa izlemesi ekstra bir keyifli çünkü hem birbirleriyle atışmaları hem de çözülmesi gereken bir pozisyon olursa bununla başa çıkma şekilleri çok keyifli.
bunun yanında bir de türkçe eurosporttan bahsetmek lazım. seslerden anlayabildiğim kadarıyla snooker'ı seslendiren 3 farklı yorumcu var. bir de geçenlerde bir bayan katıldı bir yorumcuya ama onu ilk kez dinledim. oyunu bu sene takip etmeye başladığım için çok fazla bilgim yoktu başlarda. ama yorumcular ve oyunun gidişatı kuralları çözmek için yeterli. kimi yorumcu çok konuşmuyor, kimisi de oyuncuların özel hayatlarına kadar bilgi vererek devamlı konuşma halinde. susmaları gerektiği yerlerde de susmasını biliyor gibiler. mütemadiyen konuşiyim, ekran boş kalmasın diye bir dertleri yok gibi. ki bu iyi bişey.
bazen de tepkileri çok komik olabiliyor, ki bu da ciddi bir anda birden gülmenizi sağlayabilir.
eurosportta günde 3 seans snooker yayını var. sabah(11di sanırım) öğlen(16:30) ve akşam(çok hatırlamıyorum, nasılsa her an eurosport açık). birinden birine denk gelmek kolay.
-- bu arada hayatımda olmayan hareketi spor kanalını tvde sabitleyerek çözmeye çalışmama çok üzülüyorum.