yazının başlığını böyle mp3 ismi koyar gibi araya çizgi çekerek koydum çünkü şimdi sana uzun bir şarkı filmi anlatıcam.
hani bazı filmler vardır, o kadar güzellerdir ki "yine izlerim" diyip bilgisayardan silinmezler. ya da ben öyle yaparım. yedeklesem de bırakırım oldukları yerde onları. canım sıkıldıkça, kendimi bi arkadaşımla sohbet eder gibi hissetmek istediğimde basarım playe, kahvemle birlikte filmi izlerim, dinlerim, bazen bakmam bile filme sadece orda oynadığını bilmek iyi gelir.. once da o filmlerden biri oldu benim için.
birçok kişinin başına gelmiştir. bir yerlerde birisiyle tanışırsın, o sihir vardır, o'dur. doğru kişidir ama yanlış zamandır bazen. aklında günlerce, haftalarca belki aylarca takılı kalarak, içinde sıkışmış bir şekilde unutursun sonra zamanla.. hayata devam edersin. hayatın sana getirdiklerini, peşinden gitmediklerini belki bir gece evde içerken düşünürsün ama o da sabaha gitmiş olur. üstüne düşündüğün için kendini "hayatını sorgulayan" biri olarak görüp içten içe gurur duyar, yeni karar dönemeçlerinde içindeki o sen'e selam vermek üzere yürümeye devam edersin.
bir yandan babasının dükkanında elektrik süpürgesi tamir ederken diğer taraftan da sokakta müzik yapan bir adamla bir şekilde çek cumhuriyeti'nden dublin'e gelmiş bir kızın arkadaşlık hikayesini izliyoruz once'da. bol müzikle hem de. yanında da güzel irlanda aksanı cabası.
müzikler o kadar güzel ki film yerine soundtracki koyup gözleri kapatıp kendi filmini bile çekebilirsin. başroldeki iki oyuncu da kendileri söyleyip çalmışlar. tanıdığımız birileri olmaması, kızın gözlerinden akan doğallık sanki yanlarındaymışız hissi veriyor. son zamanlarda izlediğim en güzel, en samimi film o yüzden. hatta o kadar samimi ki 30 sene sonra bir devam filmi çekilse de karakterlerin yaşlanmış hallerini görsek dedirtiyor.
filmin afişinde yazan "How often do you find the right person? " sorusu filmin çıkış noktası aslında. "ne sıklıkla doğru insanı bulabilirsin ki?" sorusuyla başlayıp cevabımızı da güzel bi şekilde alıyoruz. "once"..
filmde genel olarak üç tane şarkı ön planda. falling slowly, when your mind's made up ve lies. ben hepsini çok sevdim ama lies'ı daha bi çok sanki.. hayatın içinde bu kadar çok müzik varken, müziğin bazen nereye gittiği belli bile değilken bu filmle insanın içinden geçip sıcacık bir şekilde odasına yayılıyor. bu arada film falling slowly parçasıyla 2008de en orjinal soundrack oskarını almış. ayrıca elemanın otobüste söylediği "Broken Hearted Hoover Sucker Guy" parçası doğaçlama çıkmış ve yönetmen o kadar sevmiş ki atmamış filmden.
discmanin pilinin bitmesi, doğaçlama gezintiler, utanmalar, elektrik süpürgesini köpek gezdirir gibi çekmek, erkeğin altmetinde "sevişsek mi?" sorusu, müzik yaratırkenki süreç.. hepsi bir yerlerden tanıdık.
filmi 150.000 dolar gibi bi paraya 17 günde çekmişler. konu da yönetmenin otobiyografisi aslında. o da bir zamanlar dublin'de yaşamış ve londra'da bir kız arkadaşı varmış. hatta lies şarkısı altında izlediğimiz eski kız arkadaş görüntüleri de yönetmenin o kız arkadaşı..
evet biraz romantik film, evet biraz klipleri birleştirip film yapmışlar hissi de var filmde ama yine de kesinlikle hikayesi eksik ya da yarım değil. bir yol filmi aslında belki de. hayatları bir şekilde kesişen, bu yolun bir kısmını birlikte yüreyen iki insanın hikayesi. hiç sıkılmıyorsun, şahsen benim şu günlerdeki en yakın arkadaşım. izlerken başını omzuna koyabiliceği arkadaşını, elini tutacağın sevgilini yanına al bi bak derim.
not: (merak etme spoiler değil, belki de spoiler bilmiyorum) okyanusa baktıkları sahnede kızın adama verdiği çekçe cevap "hayır, seni seviyorum"muş.
bu da filmdeki sahnesiyle falling slowly'nin videosu.
Falling Slowly from Cavvie Bartjanello on Vimeo.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder