26 Eylül, 2009

ilk uzun yol part 1
















şimdi oturup bunu yazmak lazım..

kaptanın seyir defterine not: hanımkızımız ilk uzun yolunu yaptı motoruyla. edirne uzunköprüye git gel toplamda 500km. yol. bunun sadece yarısını ben aldım.


ve ayrıntılar: bi arkadaşımın 4 sene önce çalınan motoru edirne'nin uzunköprü ilçesinden çıkmış. yamaha xt350. polislerde bir şekilde ona ulaşıp gelip motoru almasını istemişler haliyle. haberi vermek için beni aradı, ben de sevinçten uçarak "istersen benim motorla gidelim, hem daha kolay olur hem de dönüşte ben ilk uzun yolumu yapmış olurum" diye teklifte bulundum. o da buna çok sevinerek tamam dedi ve perşembe öğlen gibi yola çıktık. prensipten yanımda benden daha tecrübeli birisi varsa onu arkama alıp ben kullanmıyorum motoru. zaten heyecanlanıyorum da. yolda heyecan tehlikeli, panik yaptırabilir. yol gayet keyifli geçti, deniz hem çok güzel kullanıyo hem de ben çok rahat ettim arkada kendi adıma. o kadar rahattım ki hatta deniz arada dönüp hala arkasında mıyım diye kontrol etmek zorunda kalıyordu. :)

yola çıkmadan "eyvah motorda benzin yok" paniğimiz yüzünden otobana çıkmadan önce yolu biraz uzatıp benzinci aradık. aslında pek de gerek yokmuş, zira otoban benzinci kaynıyomuş. yine de 40 lira ödeyip depoyu doldurarak otobana attık kendimizi. yolda sadece 2 kere mola verdik, biri yemek yemek birisi çay kahve içmek için. bir de otoban çıkışında gişe görevlilerine yol sormak için durduğumuzda benim sigaraya sarılmamla mecburen verdiğimiz mola. iyi ki de yol sormuşuz çünkü uzunköprü için bir tabela yoktu, önce havsa sapağından girmemiz gerekiyormuş. sormasak dümdüz gidip nereye varırdık bilmiyorum.


uzunköprüye girdiğimizde küçük bir yer olmasından dolayı herkes bi dönüp baktı haliyle. küçük yerleri hem seviyorum hem de korkuyorum. bir kere mimlendin mi onu temizlemek zor olur ama herkesi de bilirsin. istikamet direk emniyet tabii. deniz içeri girdi ben de dışarda bekledim. yaklaşık yarım saatte kağıt işlerini halledip çıktılar. ben de o esnada kapıda tahminimce 23-24 yaşlarında olan ama çok daha ufak gösteren bir polisle muhabbet ettim. aklımızın hiç almadığı bir şekilde polislerin hepsi o kadar iyilerdi ki ne deniz ne ben pek inanamadık. bizi alıp yakaladıkları motorları koydukları bir otoparka götürdüler, motor dışarı çıktı, denizin yüzünde şaşkın bir gülümseme. :) o sırada etrafta olan herkes motorun her yerini mıncıkladı bir şekilde. içinde yağ olmadığı için deniz motoru çalıştırmak istemedi ama insanlar "üstüne bir switch eklemişler, öyle çalışıyormuş" diye duydukları için o düğmeyi bulmak için baya uğraştılar. halbuki gerek yok, motor zaten kickstartla çalışıyor ve yağ eklemeden çalıştırmaya gerek de yok.. polisler deniz'i arabayla yağ almaya götürdüler. bu özel ilgi esnasında ben otoparkta beklerken kalan polislerden birisiyle muhabbet ederken(yine) bu durumu anlattım. motorun bulunmasına nasıl şaşırdığımızı diğer taraftanda ne kadar ilgili olduklarını.. poliste "vazifemiz" diyerek pek bir açıklamada bulunmak istemedi sanki.?

motoru alıp bir ustaya götürdük, yağ eklensin, zinciri yağlansın, elektrik aksamına bakılsın ki bizi istanbul'a kadar götürebilsin. sonra orda topluca bir bakımdan geçer. usta faslını da hallettiğimizde saat 7 civarı olmuştu bile, hava kararmış ve şahsen ben biraz yorulmuştum. deniz yola çıkmak mı kalmak mı istersin dedi, ben de kalalım dedim. hem gece yolculuk etmek istemedim hem de gelmişken kalalım ne olacaktı.. öğretmen evi de vardı oraya eşyaları atıp bir iki bira içerdik..
öğretmen evine gittik, ben motordan inmedim, deniz odayı ayarlasın da bira içelim diye apartta bekliyorum. deniz içerden çıktı ve "tek bir odaları varmış ama lavabo dışardaymış" dedi. ne olacak dedim, insan gecede kaç kere çişini yapar ki.. hop deniz tekrar içeri, -ve akabinde hemen dışarı.. - evlilik cüzdanımız olmadığı için bizi almıyorlar. ben hala motorda ve kasklı olduğum için beni erkek sanmışlar ilk başta. aklım almadı ve ben de indim motordan içeri girdim, nasıl yani diye sordum. klasik cevap: emirler böyleymiş. deniz bunun hangi yasanın hangi maddesine göre uygulandığını sorarken -ve adam cevap veremezken ben "kimin namusunu hangi hakla koruyorsunuz?" diye çıkıştım. adamın cevabı "odamız yok" demek oldu. :) iki saniye önce var olan oda birden yok oldu. fazla uzatmaya gerek olmadığı anlayarak dışarı çıktık.

deniz'e polislerden birisi telefonunu vermişti, onu arayalım en azından bize bir yer önerir dedim. aradık adamı, durumu anlattık. tamam size ikinizin de ayrı odalarda kalabileceği başka bir otel buluruz dedi. "hayır öyle birşeye maruz kalmak istemiyoruz, kaçıncı yüzyıldayız, potansiyel fuhuş yapıcakmışız gibi davranılmak istemiyoruz" dedim. adam sadece güldü.. bize bir otel tavsiye etti ama sonunda yolu bulamıycağımıza kanaat getirerek "size bir polis arabası yolluyorum onlar size yolu gösterir" dedi. çok teşekkür ederek kapattık telefonu.
polislerimiz geldi, gündüzki polisler. bizi bir otele götürdüler.. odamızı ayarladılar ve gittiler. herşey tıkır tıkır işledi ama ben fena halde paranoya yaptım. bu adamlar gece odaya gelip bizi pataklamasınlar diye deniz'in de kafasını didikledim. :)

eşyaları odaya fırlatıp 1-2 bira içmek için mekan aramaya koyulduk. bi kaç kişiden tarif aldık ama hepsi hem sıkıcı, hem kıraathane tadında hem de içeri girsek kulaklarını bizden almıycakları yerlerdi. en son 2 genç görüp onlara burda bira içilebilecek bir yer olup olmadığını sorduk, onlar da olmadığını genelde gençlerin evlerde takıldıklarını söylediler. biz de makus talihimize küsüp bi kebapçıda yemek yiyip biralarımızı alıp odada televizyon karşısında içmeye karar verdik. kebapçıda da ilginç bişey oldu.. yemeği yedikten sonra ben tam sigara içmek için dışarı çıkıcakken adam "dışarı çıkmanıza gerek yok, ben ışıkları kısiyim içerde içebilirsiniz" dedi. sigara yasağından beri bunu ilk kez yapıyormuş ve sebebi de benim o saatte sokağa çıkmamammış. iyiliğinden yaptı elbet ama biz yine de şaşırma hakkımızı kullandık orda da. :)


yemekten sonra 3 biramızı kapıp otele dönüp motorları sağlam bir yere koyup odaya çıktık.
tekrar çalınmasınlar. deniz'inki çalınamaz da benimkinin garantisi yok. :) bi duş, biralar ve ardından uyku. ben tüm geceyi hiç derin uykuya dalamadan geçirdim. hem tanımadık bir yerde uyumaktan hem de saçma sapan paranoyamdan. sabah da mal gibi kalktım haliyle.

kahvaltımızı edip, milyon tane farklı yol tarifi dinlemek zorunda kalıp sonunda bildiğimiz yerden gitmek üzere yola çıktık.
çıktığımızda saat 9 civarıydı. sadece 30 km. yol gittimizde ise 11 olmuştu. 30 km.yi 2 saatte aldığımız düşünülürse baya uzun bi yolculuk olacağı belliydi. :) deniz önden ben arkadan, otobana girsek mi girmesek mi diye 3-4 kere birbirimize sorduktan sonra yavaş yavaş ilerlemeye başladık. yolun 50. kmsinde denizin motorunun bir yeri uçtu gitti. önceden birbirimize yapacağımız hareketleri kararlaştırmıştık, elimizi aşağı yukarı doğru hareket ettirirsek durucaktık. yaklaşık 6 km denizin arkasında korna, selektör, el hareketi ve küfür ederek dikkatini çekmeye çalışmam işe yaramayınca basıp önüne geçip durdum. kaskı çıkardığım gibi "abi neden durmuyosun" diye saydırmaya başladım ama yolun titrekliğinden aynadan benim dur hareketi yaptığımı görmemiş, kornaları da duymamış. dedim 6 km önce grenajın uçtu, git bul. :) bende kenara çekip gelmesini bekledim yaklaşık 20 dakika kadar. arada arayıp bulamadığında "düştüğünü gördüğünde sen neden durup almadın" diye azarımı da yedim. :) pratiksizlik işte, arkasında beni göremeyince panik yapar diye duramamıştım. neyse parçayı buldu ve yola devam..

bu arada otobana girmemeye çoktan karar vermiştik ve hiç girmedikte. ara yollar her zaman daha keyifli. bir yemek, bir yağ değişimi, 3-5 kez benim sigara krizim, yoldaki bilmemne restorana girelim diye durarak pavyon olduğunu öğrenmemiz ve sol elimin korkunç ağrımasından dolayı toplamda 7-8 kere durduk. yemek yemek için durduğumuz yerde motorun yan ayağını açtım sanarak bırakmam sonucu aleti devirerek artçının ayak koyduğu yeri kırdım. kıçıma kaçan 50-60 euroya sinirimi bozarak bol tuzlu yemeğimizi yedik. silivri'yi geçtikten sonra hiç durmayarak akşam 5 gibi istanbul'a varabildik. sahil yolundan giderken şans eseri kenarda cihan'ın gelmesini bekleyen gökçe'yi görerek bir mola daha vermiş olduk. ayarlasak böyle buluşamazdık, 80 kere de telefonda konuşurduk. :) biraz muhabbet edip herkes kendi yoluna gitti devamında.

sonuçta 250 kmlik yolu 8 saat gibi bir rekorla alarak bu maceranın da sonuna geldik. ben ilk uzun yolumu yaptım, deniz'im motoruna kavuştu, bizim de anılarımıza bir çentik daha atıldı.


bu arada yolda olmak, motor hissiyatı hakkında ayrıca bir yazı ekliycem, bu yeteri kadar uzun oldu.

Hiç yorum yok: