manyak ama harika, sevindi mi "yupi yupi" diyen, çoook güzel ama deli, huysuz ama uyumlu, internetten aldığım tariflerle yemek yapamadığımı iddia eden bir ev arkadaşım (aslında hepsi manyaktı, ben mi delirtiyorum onları acaba),
ordan oraya koşturan, odamdaki gardrobun üstünde uyumaya bayılan ama sabahları ordan inmeye karar verdiğinde çıkarttığı "güm" sesiyle uykumda ödümü kopartan ve asla göbeğini sevdirtmeyen bir kedimiz,
kesinlikle emme sorunu olan bir mutfak lavabomuz,
küçük minicik bir tuvaletimiz,
muhteşem manzaralı ve huzurlu( :) ) bir evimiz,
benimle ilgili "iyi" düşünceleri olan bir bakkalımız,
asla istediğim radyoyu çekmeyen ve de kaset çalamayan bir müziksetim,
kesinlikle toplu tutamadığımız bir evimiz (erkekliğin yüzde 99'u kaçmak mıydı?),
asla bulamadığımız çatı katındaki ev,
okunmamış kitaplarımız,
ordan burdan sokaklardan bulduğumuz ev eşyaları,
hiç bir şekilde nerden geldiğini ve kimin olduğunu bilmediğimiz tonlarca kıyafet, gözlük, çorap, ve pijamamız, havlumuz,
-apayrı bir başlık olsa da- bir fritöz dolusu kızartma yağı dökülmüş bir halımız,
başlık değil apayrı bir makale! olabilecek kadar çok ayakkabı ( çünkü hepsine ayrı uyumlu renk ve model gerekirmiş :) ),
kısacası pis bir evimiz, dağınık bir ben, dünyalar güzeli bir ev arkadaşım, delirmiş bir kedimiz ve sakinimtrak bir hayatımız var..
30 Eylül, 2007
21 Eylül, 2007
sezon
ve eveeeet sezon açıldı.. işe gitmeler, "amanın çok sıkılıyorum" diye sızlanmalar, hiçbir şekilde ısısını sabit tutamadığım stüdyo ortamı, delice içilen sigaralar ve sesler ve kolonlar ve insanlar, bakışlar, duyumlar, başkaları..
birşey yapmadığımda da sıkılıyorum, hep aynı şeyi yaptığımda da sıkılıyorum. acaba sorun nerde. mesela bir tiyatro oyuncusu olsaydım, oyunda her gün aynı replikleri defalarca tekrarlasaydım, ama her yeni günde o oyunu hep oynamak zorunda olsaydım mesela, ya da dizi oyuncusu olsaydım, oynadığım karakterin sözleri her seferinde değişise de artık gidebileceğim, karakteri genişletebilceğim bir yer olamasaydı.. ya da bakkal olsaydım, ya da patron olsaydım.. onlarda da hep aynı şeyleri yapmak zorundasın. ya da öğretmen mesela..
sanırım hepsi aynı. hepsi, hep aynılıktan sıkılan insan ruhu, ama verilen sözler, yapılan anlaşmalar, kazanılması gereken paralar.. ve de kimi zaman içinde tıkılıp kalınan çamurlar. kapıların o kadar da çabuk açılmaması, sıkıldığında değiştirmek istediklerinin aslında üstüne yapışıp kalmış olması. keneden kurtulabilirsin ama kafası içerde kalırsa sıçarsın hanım kızım..
kış geldiği için seviniyorum. herşey daha da aynılaşıcak şimdi. herkes rutinine oturucak, istanbul kış ritmine giricek. insanlar sadece işlerine gidip, evlerine döneyi ve ısınma parasına ulaşmayı bekleyecekler. yaz mevsimi gibi, aman şimdi nereye gitsem, tatilimi nerde geçirsem, kiminle tatile çıkılır, nerde ne kadar para harcanır, bilmem nerde hangi arkadaşım var acaba, ailemi mi görsem bu yaz da gibi düşüncelerin hepsinden kurtulmuş olacaklar. sadece çalışmak, yemek ve yatmak. arada gezmek belki. hani kimileri için uludağ falan.. oh, herşey daha kolay kış mevsiminde. sokaktaki elbisesiz çocuğa iki kuruş ver ve yoluna devam et, mis değil mi...
yaz çok zor bana göre, herkes o kadar enerjik ki yaz ayında, ben sakin adamım, tatile gitsem de oturduğum yere çömerim, içerim, kitap okurum, aman orayı da geziyim, burayı da gördüm diyim demem hiç. yaz yorar beni, insanların enerjisi enerjimi emer. sanki onlara yetişmeliymişim gibi hissederim hep, bunu düşünmek bile yorar. zaten istesem de beceremem yetişmeyi, ama işte aklından geçiriyo insan kişisi..
neyse şimdi bu istanbul'un sakinliği (ne kadar sakinse tabii) içime huzur verecek. sabah uyanıcam hava karanlık gibi olacak bulutlardan, dışarı çıkıcam, işe yüriycem, herkesin suratı bir karış olacak: "hava da soğuk, nerde güneş, donuyorum anasını satiyim, arabam olsa keşke....", ben de tüm içhuzurumla, işte sevdiğim hava, sevdiğim soğuk, kat kat da giyinirim, burnum üşüyünce içimden küfür de ederim diye diye işime gidiyor olacağım..
(bu yazı aslında işim hakkında olacaktı, aklımda o vardı ama insan işte, kuş misali.. bir orda bir burda. başka bir yazıya artık.)
birşey yapmadığımda da sıkılıyorum, hep aynı şeyi yaptığımda da sıkılıyorum. acaba sorun nerde. mesela bir tiyatro oyuncusu olsaydım, oyunda her gün aynı replikleri defalarca tekrarlasaydım, ama her yeni günde o oyunu hep oynamak zorunda olsaydım mesela, ya da dizi oyuncusu olsaydım, oynadığım karakterin sözleri her seferinde değişise de artık gidebileceğim, karakteri genişletebilceğim bir yer olamasaydı.. ya da bakkal olsaydım, ya da patron olsaydım.. onlarda da hep aynı şeyleri yapmak zorundasın. ya da öğretmen mesela..
sanırım hepsi aynı. hepsi, hep aynılıktan sıkılan insan ruhu, ama verilen sözler, yapılan anlaşmalar, kazanılması gereken paralar.. ve de kimi zaman içinde tıkılıp kalınan çamurlar. kapıların o kadar da çabuk açılmaması, sıkıldığında değiştirmek istediklerinin aslında üstüne yapışıp kalmış olması. keneden kurtulabilirsin ama kafası içerde kalırsa sıçarsın hanım kızım..
kış geldiği için seviniyorum. herşey daha da aynılaşıcak şimdi. herkes rutinine oturucak, istanbul kış ritmine giricek. insanlar sadece işlerine gidip, evlerine döneyi ve ısınma parasına ulaşmayı bekleyecekler. yaz mevsimi gibi, aman şimdi nereye gitsem, tatilimi nerde geçirsem, kiminle tatile çıkılır, nerde ne kadar para harcanır, bilmem nerde hangi arkadaşım var acaba, ailemi mi görsem bu yaz da gibi düşüncelerin hepsinden kurtulmuş olacaklar. sadece çalışmak, yemek ve yatmak. arada gezmek belki. hani kimileri için uludağ falan.. oh, herşey daha kolay kış mevsiminde. sokaktaki elbisesiz çocuğa iki kuruş ver ve yoluna devam et, mis değil mi...
yaz çok zor bana göre, herkes o kadar enerjik ki yaz ayında, ben sakin adamım, tatile gitsem de oturduğum yere çömerim, içerim, kitap okurum, aman orayı da geziyim, burayı da gördüm diyim demem hiç. yaz yorar beni, insanların enerjisi enerjimi emer. sanki onlara yetişmeliymişim gibi hissederim hep, bunu düşünmek bile yorar. zaten istesem de beceremem yetişmeyi, ama işte aklından geçiriyo insan kişisi..
neyse şimdi bu istanbul'un sakinliği (ne kadar sakinse tabii) içime huzur verecek. sabah uyanıcam hava karanlık gibi olacak bulutlardan, dışarı çıkıcam, işe yüriycem, herkesin suratı bir karış olacak: "hava da soğuk, nerde güneş, donuyorum anasını satiyim, arabam olsa keşke....", ben de tüm içhuzurumla, işte sevdiğim hava, sevdiğim soğuk, kat kat da giyinirim, burnum üşüyünce içimden küfür de ederim diye diye işime gidiyor olacağım..
(bu yazı aslında işim hakkında olacaktı, aklımda o vardı ama insan işte, kuş misali.. bir orda bir burda. başka bir yazıya artık.)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)