bazen öyle bi sinirli oluyorum ki.. herşeye herkese ve her yere..
sonra bu kadar sinirli olduğum için kendime sinirleniyorum.
sonra beni bu kadar çok sinirlendirenlere bi daha sinirleniyorum, kendi içimde böyle bi kısır döngüye giriyorum akabinde.
sokağa asık suratla, insanlara nefret dolu bakışlarla çıkıyorum. kulağıma da gürültülü bişeyler geçirdim mi ekip tamamlanmış oluyor.
atıyorum mesela kendimi istiklale, bi yandan güvensizliğin verdiği korkuyla, bir yandan da kendime "aslında kimseyle karşılaşmak istemiyorum" dememle birlikte caddenin en kenarlarından yürüyorum. yürürken benim hizamda karşıdan gelenler de aynı hislere mi sahipler diye yüzlerine bakıyorum. sanki istiklalin en kenarında yürümek sadece güvensizlerin yapacakları bişeymiş gibi. bakıyorum ve sanki evet onlar da korkmuşlar.
sonra mesela bir ara gözüm birisine denk geliyor. huzurlu bi gülümseme oluyor yüzünde. ya da sadece yaşlı bi amcanın eski zamanlardan kalan gülümseme izlerine takılıyorum. hala mutlu görünüyor yüzü. sanki dingin olmak yüzüne işlemiş de sinirli de olsa, mutsuz da olsa bunu istese de ifade edemeyecekmiş gibi.. kendime diyorum ki "şimdi bunu aklında tut ve içine işlet." o anda ruhuma yayılan sevinci anlatamam, bir yandan bunu keşfedebilmiş olmanın rahatlığı, diğer yandan o içeri aldığım huzurun varlığı.
sonra sakinleşiyorum, istiklalde bi kenarda durup müzik çalarımdaki albümü değiştiriyorum, yoluma yine kenardan ama bu sefer biraz daha mutlu devam ediyorum. sonra da yine insanlara bakıyorum, acaba aynı rotada benimle aynı devinimleri yaşayan birileri var mı diye..
böyle gidiiip geliyorum işte... hep.